
Aşk ve yemek ilişkisi I Şehvet ve oburluk ilişkisi
Hatırlayın: Lüks restoranlarda başlayıp yatak odasında son bulan reklam sahnelerini, filmleri… Cazibeli kadın ve erkek figürleri, yemeğin çekiciliğiyle buluşur, arzu ekrana yansır. Ancak bu sahnelerin ötesinde, çok daha derin bir ilişki vardır: Aşk, iletişim ve yemek arasındaki eski, sarsıcı bağ.
Psikanalist Jacques Lacan, aşkı “karşılıklı konuşma arzusu” olarak tanımlıyor. Bu tanım, aşkın beden ötesi bir iletişim biçimi olduğunu fısıldar. İki insanın birbirine tam olarak sahip olmayı bırakan çabası, aşkın tuhaf ve zaman zaman karşılıksız yapısına işaret eder. Peki bu verme arzusu nasıl alevlenir? Çoğu zaman, küçük bir flörtle başlar… Ve genellikle bir yemekle taçlanır.
YEMEĞİN EROTİK DİLBİLGİSİ
Antropolog Claude Lévi-Strauss’a göre yemek, bir dil gibidir; her tabak bir cümle, her tat bir sözdür. Gastro-erotizm tam bu noktada devreye girer: Yemek ve şehvet, aynı arzunun farklı dillerde ifade bulmuş halleridir. SALIGIA’nın (yedi ölümcül günah) iki temel günahı—Luxuria (şehvet) ve Gula (oburluk)—bir arada ortaya çıkar.
Psikolog Willy Pasini’nin Aşk ve Yemek adlı eserindeki ifadesiyle, yemek ve cinsellik, bir “lezzet konçertosu” gibidir. Önsezi, deneyim, sohbet ve anılar bu orkestranın en önemli enstrümanlarıdır. Bu nedenle, Girit ahtapotu kırmızı şarap ve yabani rezene ile konuşurken, Bavyeralı tatlılar örtü altındaki dizlere şehvetle dokunur.
BİR KAŞIK ARZU, BİR LOKMA HAFIZA
Yemek, yalnızca mideyi doyurmaz; aynı zamanda bizi hatırlatır, baştan çıkarır ve bir araya getirir. Eğer “ambelofilozofiya” yaklaşımını benimsersek, yemek hem sohbetin hem de duygunun kıvılcımıdır. Yemeği tercih etmemizin nedeni, konuşma isteğimizdir. Konuşuruz çünkü dokunmak arzumuz var; dokunuruz çünkü arzulanırız.
Bu yüzden, François Mitterand’ın aşçısı Jacques Le Divellec’in sözleriyle: “Mutfak ve yatak odası birbirine oldukça yakındır.”
AŞK, TABAĞIN KENARINDA BAŞLAR
Düşünün: İki yabancının yemeğe çıkmasıyla başlayan o tanıdık sahne. Menüde yalnızca yemekler bulunmaz; bakışlar, imalar ve dokunuşlar da servis edilir. Aşk, bu masada pişer ve sohbet eşliğinde demlenir. Sahip olamadığınızı, talep etmeyecek olana sunmaya çalıştığınızda gerçek yakınlık oluşur. Tıpkı Lacan’ın belirttiği gibi.
YAZININ SONU, SOFRANIN BAŞLANGICI
Claude Terrail’in ironik ama isabetli uyarısıyla sonlandıralım: “İnce bedenini korumak için rejim tutan bir kadına aşıksanız, onu doktoruyla evlendirin ve kendinizi şampanyayla teselli edin.”
Aşk, yemek ve söz — hepsi de arzunun, hafızanın ve insan olmanın farklı dilleridir. Ve belki de sorulması gereken asıl soru şu: Gastronomi keyfini çıkaran mı, toplumsal yapıya mı, yoksa erotizme mi daha yakın?
Bu cevabı belki de gelecek akşam yemeğinde, bir bakışın kenarında ya da bir çatalın ucunda bulabiliriz.
Odatv.com