Blog

Toprak Ana Günü nedir I Toprak Ana Günü ne zaman

Yarın, 10 Aralık… Kalemlerde sıradan bir gün olarak görünebilir, ancak aslında insanlığın vicdanına iki farklı açıdan dokunan bir dönemeçtir. Bir tarafta, 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yıldönümü, diğer tarafta ise Slow Food hareketinin dünya genelinde kutladığı Terra Madre Day, yani Toprak Ana Günü yer alıyor.

Dünya, 10 Aralık’ta insan hakları üzerine konuşurken, aynı gün Slow Food topluluğu Toprak Ana’nın haklarını da gündeme taşıyor. Çünkü anlıyoruz ki; Toprak kirlenirse, insanın yeme hakkı da etkilenir. Tohum yoksa, kültür de yok olur. Gıda adaletsizse, yaşam da adil olmaz. Biyolojik çeşitlilik zarar görürse, insanlığın geleceği de tehlikeye girer.

Bu nedenle Terra Madre Day, İnsan Hakları Günü’nün güçlü bir destekçisidir. Biri hukukun temelini vurgularken, diğeri bu hukukun yaşamın vazgeçilmez unsuru olan gıda sistemine değinir.

Gerçekte birbirinden uzak gibi duran iki kavram; insan hakları ve gastronomi, aslında ortalarında yaşam hakkı bağını paylaşır; yaşam hakkı.

İnsan Hakları Bildirisi’nin 25. maddesi, her bireyin “yeterli gıdaya erişim hakkı” olduğunu belirtir. Kağıt üzerinde oldukça açık bir ifade… Ama günümüzde milyonlarca insan, boş bir tabağın kenarında beklerken; tarım iklim kriziyle mücadele ederken toprağın nefes alamadığı bir ortamda, bu madde her yıl yeniden sorgulanıyor.

İşte burada Slow Food devreye giriyor. Terra Madre Day, her 10 Aralık’ta dünyanın dört bir yanında şu gerçeği hatırlatıyor: Gıda bir lüks değil; kimliğin, onurun ve insan hakkının bir meselesidir. Üstelik bu durum sadece sofraya gelen lokma ile sınırlı olmayıp, o lokmayı üreten çiftçinin emeği, tohumun özgürlüğü, toprağın sağlığı ve bir kasabanın hafızası ile bütünleşir.

İNSAN ONURU İLE TOPRAK ONURU ARASINDAKİ İNCE BAĞ
İnsan hakları, her bireyin onurlu bir yaşam sürme hakkını esas alır. Fakat onurlu bir yaşam; temiz su, sağlıklı gıda, sürdürülebilir bir çevre ve kültürel çeşitliliğe erişimi de gerektirir. Terra Madre yaklaşımı, bu değerleri somutlaştırır. Yerel ürünlerimizi korumak, küçük üreticilerin emeğini takdir etmek, tohumların biyolojik çeşitliliğini yaşatmak ve gıdayı endüstri malı olmaktan çıkarıp toplumların ortak mirası haline getirmek…

Tüm bu unsurlar, yüzeyde bir gastronomi konusu olarak algılansa da özünde insan haklarının ekolojik ve kültürel yönüdür.

Düşünün bir… İnsan onurunu savunabilmek için, öncelikle toprağın onurunu korumak gerekmiyor mu? Toprağı verimsizleştiren, tohumları tek biçime sokan, çiftçiyi göz ardı eden bir sistemde insan haklarından nasıl bahsedebiliriz?

Savaşlar, kuraklıklar ve dev endüstriler arasında ezilen milyonlarca insan gıdaya ulaşamazken; o 25. maddeyi kaç kez yaşayarak okuyoruz?

Dünya hâlâ büyük bir çelişki içinde… Gıdanın bol olduğu ülkelerde israf hakimken, kıtlık çeken ülkelerde yardım kuyrukları oluşuyor. Bir tarafta yorgun topraklar, diğer tarafta kör tüketiciler var. Bu sebeple, İnsan Hakları Günü ile Terra Madre Day’in aynı gün anılması, bence rastlantı değil, bir uyarıdır.

Zira bir sofranın hakkı, bir insanın hakkıdır. Bir tohumun özgürlüğü, bir kültürün özgürlüğüdür. Bir çiftçinin alın teri, tüm toplumun onurudur.

Bugün Toprak Ana’nın sesi, İnsan Hakları’nın sesiyle aynı kaynaktan yükseliyor. “Adalet, sadece mahkeme salonlarında aranmaz. Bazen bir tarlanın kenarında, bazen bir pazar tezgâhında, bazen de köydeki yaşlı bir çiftçinin nasırlı avuçlarında kendini gösterir.”

10 Aralık, bize her yıl şu soruyu yöneltiyor: Toprak bozulurken insan hakları nasıl ayakta kalabilir?

Ve Slow Food’un yanıtı basit ama etkileyici: “İyi, temiz ve adil gıda olmadan hiçbir insan hakkı tam sayılmaz.”

Bu sebeple ben, 10 Aralık’ta sadece geçmişi değil, soframızı da düşünüyorum. Çünkü insan hakları çoğu zaman farkında olmadığımız bir noktada başlar: Topraktan. Toprağa nasıl davranıyorsak, birbirimize de öyle davranıyoruz.

Belki de bu iki günü aynı anda kutlamanın anlamı budur. Hem insana hem de toprağa sahip çıkan bir dünya düşü… Hem haklarımızı hem de tohumlarımızı korumak… Hem sofrayı hem de vicdanı aynı anda beslemek…

Ve sonunda şunu kabul etmek gerekir:
İnsan hakları, sofradan başlar.

Yemek Kültürü Araştırmacısı ve Yazarı A. Nedim Atilla

Odatv.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir