Blog

Fasulye pilaki Washington Post listesinde

“Meyhanenin vazgeçilmezi pilaki olmadan düşünülemez.” Bu söz, gençlik yıllarımda dedem Nedim’den işitmiş olduğum sözlerden biriydi. O zamanlar “iyi meyhane”, benim için en önemli unsurlardan biri sayılırdı. Fasulyeden, barbunyadan ya da nohuttan yapılan, mutlaka ılık bir plaki… Osmanlı Türkçesine Modern Yunanca “plakí” (πλακί) kelimesinden geçen pilaki, Eski Yunanca “pláks” (πλάξ) kelimesinin köküne dayanır ve “düz, yassı tabak” ya da “pide pişirilen taş veya tepsi” anlamlarına gelir…

Başlangıçta yemek pişirme kabı ya da yassı ekmek/pide manasında kullanılan bu kelime, zamanla zeytinyağlı sebze, fasulye veya balık yemeklerini tanımlamak üzere evrimleşti (soğan, havuç ve sarımsakla hazırlanan, serin servis edilen meze tarzı). Türk mutfağında da benzer şekilde, zeytinyağlı fasulye, barbunya veya balık yemekleri için kullanılmaktadır, elbette.

Türkiye’de, çoğunlukla “zeytinyağlılar” başlığı altında ve mütevazı bir köşede değerlendirilen bu yemek, 2025 yılında Amerika’nın en prestijli gazetelerinden Washington Post tarafından, yılın en çok ilgi gören ikinci yemeği olarak listelendi.

Listede yemek, Fasolada (Greek White Bean Soup) adıyla yer alıyor. Yani, Yunan mutfağı kapsamında “beyaz fasulye çorbası” olarak tanımlanıyor. Ancak Akdeniz’i tanıyanlar için bu yemeğin hikayesi daha çok bilinen bir nitelikte. Zeytinyağı, soğan, havuç, domates ve sabırla pişirilen fasulye… Türkiye’de “fasulye pilaki” dediğimiz şey tam da bunun özüdür. Ne et içerir ne de gösteriş yapar. Lezzeti, malzemelerin sadeliği ve pişirme tekniğinin dinginliğinden kaynaklanır. Hatta Ege’de, Yunan arkadaşlarımız da sadece “pilaki” adını kullanır.

Bu başarının ardında, aslında evrensel bir ruh hali yatıyor. 2025’te Amerikan mutfak medyasında öne çıkan kavramlar; ekonomik, besleyici, bitki ağırlıklı ve evde kolayca hazırlanabilen yemekler haline geldi. Fasulye pilaki, bu dört özelliğin doğal bir yansıması. Yüksek protein, lif zenginliği, uygun fiyat, vegan özellik ve ertesi gün daha da lezzetlenen yapısı sayesinde; çağın aradığı “sürdürülebilir konfor yemeği” olarak öne çıkıyor.

Ancak mesele sadece tarifin kendisi değil; mesele, mutfak hafızasıdır. Anadolu’da, Ege’de, Rum mutfağında ve Balkanlar’da fasulye pilaki ya da fasolada; büyükannelerin ellerinden çıkan, yazın ve kışın sofralarda yer bulan, bazen soğuk, bazen ılık tüketilen temel bir yemektir. Bugün Amerika’da “yeniden keşfedilen” bu yemek, aslında yeni bir şey değildir; sadece doğru bağlamda yeniden yorumlanmaktadır.

Burada biraz düşünmek gerekiyor: Günlük soframızda “sıradan” görünen pek çok yemek, küresel ölçekte aranılan bir değer mi taşıyor? Zeytinyağlıların benzersiz bilgeliği, et içermeyen fakat doyurucu tabaklar ve zamana yayılan pişirme teknikleri… Fasulye pilakinin Washington Post listesindeki ikinci sıraya kadar yükselebildiği, Akdeniz mutfağının uzun süredir vermek istediği mesajın sonunda nihayet duyulması anlamına geliyor.

Elbette, listede yemeğin adı bizlere ait değil. Ancak lezzetin pasaportu yoktur. Fasulye, bu coğrafyada yüzyıllardır benzer tencerelerde, benzer yöntemlerle pişmektedir. Bugün Amerika’da alkışlanması, bizim için bir “gurur vesilesi”nin ötesinde, küçük ama anlamlı bir hatırlatma olmalıdır. Evimizdeki tencere, dünyaya anlatacak sayısız hikayeyle doludur.

Belki de artık fasulye pilakiyi yalnızca “zeytinyağlılar köşesi”ne sıkıştırmak yerine, kültürel mirasımızın en güçlü ve evrensel ifadelerinden biri olarak yeniden değerlendirme zamanı gelmiştir.

Şimdi genel durumu ele alalım…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir