Blog

Sicilya mutfağı I Sicilya mutfağının en ünlü yemekleri

Sicilya’nın doğusuna varır varmaz, ufukta beliren Etna Dağı sanki sizi selamlar. Zirvesinden yayılan duman, gökyüzüne yazılmış imza gibi görünür. Etna, yalnızca Avrupa’nın en yüksek yanardağı değil; aynı zamanda adanın kalbi, ruhu ve bereketin kaynağıdır. İlk bakışta tehditkar hatta ürkütücü görünebilir; ama bu dağ, Sicilya’ya en cömert asmalarını, en lezzetli meyvelerini ve en verimli tarlalarını kazandırmıştır.

Geçen yıl olduğu gibi, Etna’nın sık sık püskürten lavı nedeniyle bazen Sicilya’ya ulaşmamız güçleşse de, ulaştığımızda onun yanında olmanın keyfi bambaşka.

Etna’nın eteklerinde dolaşırken toprağın koyu renkli dokuya sahip oluşu gözünüze çarpar. Yanardağın püskürttüğü lav, yüzyıllar boyunca parçalanıp verimli humusa dönüşür; böylece Sicilya’nın bağcılık ve tarım kültürüne hayat verir. Lav taşlarının arasında kendine yer bulan zeytin ağaçları, üzüm asmalar ve limon bahçeleri, doğanın mucizesinin canlı bir kanıtı gibidir. Ateşin yıktığı toprak, zamanla hayatın en güçlü kaynağına evrilmiştir.

Etna bölgesi, Sicilya’nın ünlü şarap bağlarına ev sahipliği yapar. Burada yetişen Nerello Mascalese ve Nerello Cappuccio üzümleri, lav toprağının mineralli tadını şaraplara yansıtır. Etna şarapları; hafif dumanlı, güçlü ve karakter dolu nitelikleriyle, adeta dağın kendisini andırır. Bağlarda yürürken, sıralı asmaların ardında dumanı tüten Etna’yı görmek, insanı doğa ve insan emeğinin zarif dansını izliyormuş hissine kapıtır.

Yanardağın eteklerinde uzanan narenciye bahçeleri, Sicilya’nın kokusunu oluşturan portakal, mandalina ve limon gibi meyveleri barındırır. Özellikle kan portakalı (arancia rossa), Etna’nın eşsiz bir armağanıdır. Kırmızıya çalan rengi, lav taşlarının koyuluğunu hatırlatırken; suyu Akdeniz’in sıcak ışığını andırır. Buna ek olarak, badem ağaçları, incir ve şeftali de bu toprağın cömertliğini gözler önüne serer.

Etna’nın eteklerindeki köylerde yemeğe oturmak, sadece basit bir öğün değil, adeta kültürel bir deneyimdir. Lav taşından yapılmış fırınlarda pişen ekmeğin çıtır dokusu, köy şaraplarıyla birleşerek unutulmaz bir lezzet sunar. Közlenmiş patlıcan, zeytinyağıyla harmanlandığında sofrada sıradan bir mezedeki ötesine geçer. Taze otlar, ada mutfağının sessiz kahramanları olarak yemeklere tat katar. Etna, yalnızca toprağını vermekle kalmamış, aynı zamanda Sicilya mutfağının karakterini belirlemiştir.

Zirveye doğru yol aldığınızda, taşların arasından hayata tutunmuş küçük bitkileri fark edersiniz. Bu noktada doğanın sabrı, insanın hayranlığıyla birleşir. Yanardağın bazen öfkeli bazen cömert ruhu, Sicilya halkının karakterine de yansımıştır. Etna, adeta ada insanının kişiliğini şekillendiren güçlü bir öğretmen gibidir; hem kuvvetli ve dirençli hem de paylaşımcı.

Etna Yanardağı, Sicilya’nın hem korkusu hem de bereketidir. Lavlarla yeniden şekillenen toprak, bugün adanın en tatlı portakallarını, en güçlü şaraplarını, en zengin sofralarını sunar. Onun gölgesinde dolaşırken, insan bazen fark eder ki; en büyük yıkımlar, en derin bereketlere yol açar.

Ve Etna’nın eteklerinden ayrıldığınızda, damağınızda kalan izlenim; kırmızı bir kan portakalının ekşi-tatlı suyu ile dumanlı bir şarabın hafif yanık aromasıdır. İşte ateş ile toprağın buluştuğu yerde, Sicilya’nın gerçek ruhu saklıdır.

Her ziyaretimizde, bir günümüzü Etna eteklerindeki bağlardan birini keşfederek geçiririz.

İlk ziyaretimi hatırlıyorum: Siyah lav taşlarının arasında uzanan asmalar, başlangıçta şaşkınlık uyandırmıştı. Arkadaşlarımız “Burada üzüm yetişir mi?” diye sorduğunda, rehberimiz gülümseyerek, “Etna’nın lav toprağı mineraller açısından öyle zengindir ki, bu üzümler dünyanın başka hiçbir yerinde böylesine aromatik olamaz” dedi. Gerçekten de, bağda tattığımız Carricante üzümünden yapılan beyaz şarap, mineral notalarıyla damağımda silinmez bir iz bıraktı. Sanki içtiğim şarap, toprağın derinliklerinde hâlâ sıcaklığını koruyan lavların etkisinde kalmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir