Blog

Osmanlı döneminde meyhanelerin tarihi – Son Dakika GastrOda Haberleri

Şarap Testisi (Osmanlı Devri)

Değerli okurlar,

Tarih, tüm çıplak haliyle gözlerimizin önünde serilirken, biz hâlâ aynı kadeh etrafında dönen bir dans içindeyiz. Yüzyıllar akıp geçti, saltanatlar el değiştirdi; fakat insan ruhu hep aynı kalan, yasaklandıkça coşan, engellendiğinde taşan o eski doğasını korudu. Fermanlar zamana karıştı, padişahlar toprakla buluştu; ancak kadehle insan arasındaki o kadim bağ ne güçsüzleşti ne de yitirdi kararlılığını. Osmanlı topraklarında içki ne kadar yasaklanırsa yasaklansın, denetim sıkılaştırılsa çoğaldı, kapatılan her meyhane yerini daha coşkulu bir mekanla doldurdu.

Özetle, “yasak” ile “kadeh” arasındaki zıtlık, yalnızca eski zaman masallarının bir parçası olmaktan çıkıp, günümüzde bile canlılığını sürdüren toplumsal bir hatıraya dönüşmüştür. Devletler bahaneye muhtaçtır. Bir yandan yeniçeri nizâmı için kilitler çakılırken, diğer yandan kamu edebiyatı adına şişeler toplatılır. Kimi zaman savaşın acıları ağır basar, kimi zaman hazineye akçe ihtiyaç duyulur. Fakat her sert önlemin ardından yine tanıdık bir ses yükselir: Kadehlerin birbirine değen şıngırtısı… Çünkü içki, basit bir içecek olmaktan ziyade, varoluşun külfetine direnen en eski çözümdür. Yasaklandıkça kıymeti artar, gizlendikçe asıl değeri ortaya çıkar. Meyhane, insanların kendi gölgeleriyle karşılaştığı mekândır: Kahkahaların altında gizlenmiş hüzün, kalabalık içinde yalnızlıkla batıp giden o acı… Bu yüzden kilitleme girişimi mümkün olsa da, zihni, arzuyu veya hayalleri kilitlemek ne mümkün! Osmanlı’da yasak, nihai mahkeme olamamış; aksine kısa bir sessizlikten sonra daha gür bir kargaşa doğurmuştur.

Her meyhane kapanışı, şehre yeni yollar, yeni güzergâhlar kazandırmıştır: Arka sokaklarda gizlenen testilerin, kayık altında yatan fıçıların öyküleri dilden dile dolaşmıştır. İçenler, sadece eğlence arayışında değil, insan olduklarını unutmamak için yudumlamışlardır. Devlet, yönetimini meydanlarda uygulasa da, insanın iç dünyasına hükmedemez; zira, kadeh her kaldırıldığında gayri resmi bir beyan verilir: “Ben buradayım. Varım ve varlığımın sorumluluğunu kendi omuzlarımda taşıyorum.” Yasak, insanı zayıflatmamış, aksine daha da celalli kılmıştır.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, mesele yalnızca içki değil; asıl konu insanın kendi varoluşuna duyduğu özgürlüktür. Tarih, iktidarların ayıklık çabalarını satırlara işlerken, insanın sarhoş olma hakkını da sessizce korumuştur. Yasaklayan eller el değiştirir, kadehi tutan dudaklar yer değiştirir; öykü ise hep aynıdır: Bir yanda düzen, diğer yanda yaşam… ve yaşam, her zaman bir miktar düzensizlik taşımalıdır. İşte bu yüzden, Osmanlı’dan günümüze süzülen o kadim soru hâlâ aklımızda yer eder: Kadehi kim doldurur? Devlet mi, insan mı, yoksa bizzat varoluşun kendisi midir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir