Blog

Atatürk’ün Sofrası, bir milletin geleceğinin kurulduğu masadır

Faruk Nafiz Çamlıbel, sofrayı “vatan savunmasından sanata kadar tüm alanlardaki mücadelelerin buluşma noktası” olarak tanımlamıştı. Cumhuriyet’in temelleri, yeni Türkiye’nin kimliği, dil ve tarih meselesi hep bu ortamda tartışılmış, pek çok karar bu masada olgunlaşmıştı.

Atatürk’ün sofrası, sadece Türkiye’nin geleceğini belirleyen bir fikir imkânı değil, aynı zamanda derin bir geleneğin devamıydı. Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün sohbet ve tartışma tarzını eski Türk meclis gelenekleriyle ilişkilendirmişti. Osmanlı vezirlerinin, paşaların hatta eski Türk beylerinin de yemek li meclislerde devlet meselelerini tartıştığını hatırlatmıştı.

Bununla birlikte, Atatürk’ün sofrası tarihin diğer “büyük sofralarından” farklı bir anlam taşıyordu. Hasan Cemil Çambel, bu masayı Eflatun’un Atina’daki meclisine, Şarlman’ın hekimlerle dolu uzun masasına, Büyük Frederik’in Voltaire ile tartıştığı yuvarlak sofrasına benzetmiş; fakat Atatürk’ün meclisinin “ölü anılardan ziyade canlı bir fikir kaynağından” beslendiğini vurgulamıştı.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise sofrayı Sokrat’ın tartışma ortamına hatta İncil’deki “Son Akşam Yemeği”nin ruhuna yakın görmüştü. Ona göre Atatürk’ün akşamları hem entelektüel bir şölen hem de manevi bir paylaşım anlamını taşıyordu. “Atatürk’ün sofrasında dahi Homerik bir destan esintisi vardı,” demişti Yakup Kadri; “bu sofralar adeta mistik bir tarikatın ayininden farksızdı.”

Çankaya sofrasının düşünsel derinliği o kadar fazlaydı ki, orada konuşulanların yazıya aktarılmamasının hüznü, pek çok tanığın kaleminde kendine yer bulmuştu. Ruşen Eşref Ünaydın, sofrada geçenleri kayda almak istemiş ancak Atatürk’ün doğallığına halel getirmemek için vazgeçmişti. Şükrü Kaya, “Ne yazık ki Atatürk’ün seferlerini öylece anlatacak bir Plutark karşımıza çıkmadı” derken aynı üzüntüyü dile getiriyordu. Yakup Kadri ise, “Bir Eflatun’umuz olsaydı, ‘Atatürk’e Göre Dünya ve İnsanlık’ adlı bir eser ortaya koyardı,” demişti.

O sofralarda yazıya dökülemeyen, ancak belleklere kazınan fikirler, Cumhuriyet’in ruhunu oluşturmuştu. Devlet kurumları, halkın eğitim anlayışı, sanatın yeri, kadın hakları, ekonomi politikaları – hepsi bu masada tartışılmış, yoğrulmuş ve şekillenmişti.

Faruk Nafiz Çamlıbel’in ifade ettiği üzere, “Bugüne kadar sayısız sofra kurulup dağıtılmıştır; ama Gazi’nin sofrası, içeriğindeki derin anlam bakımından milli tarihte yer alacak niteliktedir.” Gerçekten de, o sofrada yalnızca yemekler değil, bir ulusun idealleri paylaşılmıştı.

BAZEN ATATÜRK SOFRAYI TERK EDER…
Atatürk’ün sofrasında, geleneksel yol yordam unutulmamalıydı. İşte Dr. Reşit Galip Bey’in yaşadıkları. Türk Ocakları başkanı olan Reşit Galip, inançlı ve çalışkan bir Atatürkçüydü. Gelgelelim, bir akşam O’nun sofrasında “endazeyi kaçırır.” Görüşleri ve arzuları haklı olmakla birlikte beklenmedik şekilde keskin ve yıkıcıydı. Atatürk, sevdiklerinin bu tür davranışlarına dayanamayarak derin bir üzüntü hissederdi. Reşit Galip kendini o kadar tartışmaya kaptırmıştı ki, suçlayıcı konuşması durmadan devam ediyordu.

Herkesin gözü Gazi’deydi, bakalım nasıl tepki verecek?

Kemal Arıburnu, Atatürk ve Çevresindekiler adlı eserinde, Hasan Cemil Çambel’den aktarılan olaylı akşam yemeğini şöyle anlatır: “(Atatürk) – Sizi bir kez daha sabır ve sükunete davet ediyorum. Talep ve istekleriniz olacaktır, dedi.”

Dr. Reşit Galip öyle doluydu ki, kendine ve sözlerine hakim olamıyor, şikayet oklarını peş peşe, sanki bir yaylım ateşi gibi Atatürk’ün üzerine fırlatıyordu. Sofrayı ve etraftakileri adeta trajik bir havaya boğuyor, kimse nefes alamıyordu. Atatürk acı çekiyordu. Ancak asaletini ve soğukkanlılığını koruyarak, bir aslanın ısırılmaya çalışan yavrusunu yumuşakça okşarcasına, sessiz ve hoş bir tavırla:

– Eğer bu şekilde konuşmaya devam ederseniz, ben size mukabil olmakla yükümlü değilim, dedi.

Reşit Galip kendini tamamen kaybetti. Çünkü o, tutkulu bir karakterdi; masaya yumruğunu vurarak; “Beni kovuyor musunuz? Burası milletin malıdır, Allah da gelse beni buradan kovamaz!..” diye haykırdı.

Peki, Atatürk bu kaba tavira nasıl tepki verdi? Çamlıbel’den dinleyelim: “Hayret!.. Koltuğunu geriye doğru itti, yaralı bir aslan misali ayağa kalktı ve:- “O halde ben buradan giderim” diyerek sofradan ayrıldı ve yanındaki yatak odasına çekildi.

Atatürk incinmişti. Ancak uzun bir suskunluktan sonra, gerçekten değerli bir şahsiyet olan Reşit Galip’i Milli Eğitim Bakanı olarak atayarak, onun bir anlık gafını affettiğini ve yeteneklerine olan inancını ortaya koydu.

Dr. Reşit Galip, “Türküm, Doğruyum, Çalışkanım, Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun” sözlerini kaleme alıp Milli Eğitim Bakanlığı döneminde yaşamaya başladı. “O’nun sofrasında hırpalananları, hatta ağlayanları gördüm, ancak Atatürk her daim zarif, her daim centilmendi.”

BİR SOFRA, BİR MEDENİYET DERSİ
Atatürk’ün sofrası yalnızca bir tartışma zemini değil, aynı zamanda görgü, kültür ve medeniyet okuluydu. Bu masada konuşmalar her zaman belirli bir nezaket çerçevesinde yürütülür, kimseye üstünlük taslanmazdı. Herkes özgürce fikirlerini ifade ederken Atatürk de dikkatle dinlerdi.

Yemeğe düşkün olmayan Mustafa Kemal, çoğu kez tartışmaların yoğunluğu nedeniyle sofradan aç kalırdı. Onun için sofra, beslenme yeri değil, düşünmenin ve üretmenin mekanıydı. Elbette arada eğlence de olurdu; fakat asıl hedef bu değildi. Eğlence, uzun süren tartışmalar arasında adeta kısa bir “teneffüs” şeklinde hissedilirdi.

Sofrada halktan insanlara da yer verilmesi, Atatürk’ün halkla olan bağlarını güçlendiriyordu. Bu durum onun “halkın içinden bir lider” olma yaklaşımının somut bir göstergesiydi. Sofrası, yalnızca devlet adamlarının değil, toplumun her kesiminden bireylerin görüşlerini dile getirebildiği bir ortamdaydı.

Bu gözleme Ali Canip (Yöntem)’den rastlarsınız. Çankaya’nın yazarı Falih Rıfkı Atay da ilginç bir sofra anısını şöyle aktarır: “Atatürk, İzmir’e seferinde Kordonboyu’ndaki (bugün müze olan) evinin salonunda bir sofra kurulur. Tüm davetliler oturmayı beklerken, sokakta toplanan halkı görünce İzmir Valisi perdelerin indirilmesini emreder.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir